19 Kasım 2011 Cumartesi

Kozanızdan Çıkın

Eskiden şehrin birinde ileri gelen devlet memurları toplanmışlar dertlerini anlatmak sıkıntılarını paylaşmak kendilerine yol göstermesini istemek için şehrin ileri gelen ulemalarından birinin yanına gitmişler. Biri susup biri anlatıyormuş;

“ Şehrimize yeni bir vali atandı. Vali şehre yenilikler getirmek için yapıyorum diyerek bir çok tamim yayınladı. Bundan sonra delet işi görenler işlerini şu şekilde yapacak diye emirle verdi çalışanlara. Ama bu emirler bizi daha çok yoruyor bütün iş bizlere kalıyor,bize yol göster.”

“Bakın dostlar gelen vali size halka zulmedin mi diyor. İşkence edin haksızlık edinmi diyor, fazla vergi alın mı diyor? Dikkat ettim böyle bir şikayetiniz yok. Siz valinin verdiği emirlerin sonucunu görmeden direnmeye başlamışsınız. Bizim anlayışımız yolumuz halka hizmet hakka hizmet yoludur. Değişimlere ayak uydurmak yenliklere alışmak kolay değildir. Bir kelebeği düşünün kozanın içinde iken kelebeği kim sever hiç kimse. Oysa kelebek kozadan çıkınca rengarenk olur ışıltı olur müjde olur neşe olur. Baharın sembolü olur. Kelebek kozadan çıkmasaydı değişikliğe direnseydi bu kadar güzel olabilirmiydi. Sizde hem bu dünyada hem öbür dünyada güzel insan olmak isteseniz kozanızdan çıkın. Değişime yeniliğe direnmeyin.”

7 Mart 2011 Pazartesi

İhanete Uğrayan Dostluk

İlahi onmaya yardan ayıran
Bahçede bülbüller ötüyor uyan
Kula gölge ise Allaha ayan
Senden ayrılalı gülmedim dostum

Bu gün yolda yürürken yanımdan geçen bir arabada bir türkü çalıyordu. Türkü bana kendimi, arkadaşlarımı, arkadaşlıklarımı sorgulama fırsatı verdi. Türküyü dinleyince dostluk kavramı üzerine düşündüm. Dost kimdir? Kime dost denir? Gerçek dost nedir?

Keşke düşünmese idim, diye sonra kendime kızdım. Dostluk kavramının içinin boşaltıldığını fark ettim. Dost deyince; Allah dostları, Allaha yakın olan kullar, yaptığı her işte Allah rızasını gözeten, sevdiği zaman Allah için seven, verdiği zaman Allah için veren Veli zatlar geldi fukara aklıma. Hiç birimizde Allah dostu olacak gibi bir çaba olmadığını düşündüm. Daha sonra geçenlerde bir arkadaşıma herhangi bir niyetim olmadan dostum deyince arkadaşımın suratının değiştiğini ve bu kelimeden rahatsız olduğunu hatırladım. Arkadaşım hiç sevmediğim bir kelime ile bana hitap etmeye başladı kanka şeklinde. İnanın kanka kelimesinden sonra sanki arkadaşla aramızda uçurumlar oluştu. Biraz daha uzaklaştık. Dost kelimesinden rahatsız olandan dost mu olur?

Dost kelimesinden rahatsız olandan dost olmaz. Olmaz olmasına ama bu kelimeden insanlar neden rahatsız neden kullanmak istemiyorlar. Düşündüm Eskiden insanlar en hakiki dostlarına kara gün dostu, yalan arkadaşlıklara da iyi gün dostu şeklinde söylemişler bu kelimeler deyim olarak edebiyatımıza yansımış. Ne yazık ki popüler kültür ve tüketim toplumu milletimizin birçok değerini yok ettiği gibi şimdide gözünü dostluğa dikti. Nerde kaldı can dostluğu nerde kaldı yol dostluğu? Biz dosta ve dostluğa ihanet ettik.

Tüketim toplumu ahlakımızı çökertmek için dilimizi, dinimizi eğitim sistemimizi ve kültürümüzü hedef aldı. En son ayakta kalan aile kavramını da yıkabilmek için kendisine metres tutan ahlak zaafı olan insanlar için ne yazık ki “kendisine dost tutmuş” şeklinde ifade ederek dost kavramını yerle bir etmektedir. Batı toplumu ahlaki çöküntülerinin farkında ve çözülmeyi önlemek için çareler aramaktalar. Kurtuluş için birçok ülkede araştırmalar yapmakta bununla ilgili projeler hazırlamaktalar. Biz ise yozlaşmış içi boşalmış batı kültürünün etkisiyle bir kültür erozyonuna uğradığımızın farkında bile değiliz. Bu erozyondan kurtuluş aile mevhumunu ve dostluğu koruyarak olacaktır kanaatimce. Nerede Allah dostluğu? Ahiret hayatını düşünme nerede dost ve dostluk nerede? Dost dostunu ilmiyle pişiren olgunlaştırandır. Dost dostu için aşk ateşinde tutuşabilmektir. Dost dostunu tutuşturabilmektir.

Dost dostunun ahiretini düşünen ve Allah yoluna sevk edendir. Hz. Mevlana ile Şemsi Terbizi gibi olabilmektir. Dostun seni aşk ateşi ile olgunlaştırmalı aşka uçurmalıdır. Dostun seni güzelliklere uçuran, kanatların olabilmelidir. Burada şu sözler bize her şeyi anlatır özetler.

“Aşka uçma kanatların yanar.” (Sadi Şirazi)
“Aşka uçmadıktan sonra kanat neye yarar!” (Hz. Mevlana)
“Aşka vardıktan sonra kanadı kim arar?” (Yunus Emre)

Üç Beş İyi Adam

Şehirlerarası yolda aracın içinde iki kişi oturmuş yolculuk ediyorlardı. Aracın teybinde arka arkaya uzun havalar çalmakta türküleri dinleyen kişiler sanki yola değil sonsuz ufka bakıyorlardı. Sabah güneşinin doğuş şöleninde ufka ve geleceğe umutla bakar. Sabah vakti ufkun kızarıklığında bu güne, yarına hatta daha ileri ki zamanlara ait beklentileri hayalleri sarıp sarmalayan umut saklıdır sanki. Araçta sadece teybin sesi vardı, belli bir süre sonra bu sessizliği sürücü koltuğunun yanında oturan kişi bozdu.

“Abi yola çıkalı bu yana ağzını bıçak açmıyor. Yoksa yeni bir göreve atanmış olduğun için mutlu değil misin?”
“İçimdeki sıkıntı yeni bir göreve atanmış olduğum için değil. Biliyorsun bu atandığım görev için ülke çapında yapılan sınavda dereceye girdiğimiz için bizi bir ay süren kursa aldılar. Kursun sonunda tekrar sınava tabi tutulduk bu sınavı da kazandık. Sonra tercihlerimizden birisine bizi atadılar. Kısacası göreve biz talip olduk ve atandık.”
“İyi de abi o zaman sıkıntın nedir?”

“Buna sıkıntı mı denir başka bir şey mi nedir bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa bu şehirde çok mutlu idim. Bu mutluluğu sağlamamda şehir insanının iyiliği benim çalıştığım iş yerini sevmem ve hepsinden önce biliyorsun üç tane çok yakın arkadaşım burada kaldılar. Ben başarılı olmuşsam dostlarımın desteği ve duaları ile olmuştum. Şimdi yeni atandığım görevde insanlar birbirinin ayağını kaydırmaya çalıştığı makam mevki hırsının doruk noktasında olduğu bir yer. Sıkıntı bu, dostların olmaması ve onların desteğinin olmamasıdır.”

“Abi sana bir hikâye anlatmak istiyorum, belki iyi gelecektir. Bu hikâyeyi ben de üniversitede bir abiden duymuştum.”
“Eee anlat bakalım meraklandım şimdi.”
“Evvel zaman içinde bir şehirde dört tane birbirinden iyi insan varmış. Bu insanlar kimin bir sıkıntısı olsa koşar nerde bir imdat sesi duyulsa orada biterlermiş. Şehirde tam anlamıyla huzur ve sükûnet mevcutmuş. Bu dört dost bir araya gelince birisi demiş ki:

“Dostlar size bir şey söylemek istiyorum. Bana kalırsa bu şehirde bizim görevimiz bitti. Hepimiz başka şehirlere dağılıp iyiliklerimizi oralara da götürelim oradaki insanları da eğitelim. Bize düşen görev budur. On yıl sonra tekrar burada buluşur gittiğimiz şehirlerde yaptığımız çalışmaları paylaşırız.”

Arkadaşları teklifi kabul etmişler hepsi de başka bir şehre gitmişler. Gittikleri şehirlere iyilik, doğruluk, dürüstlük, huzur ve mutluluk götürmüşler. Gerçekten de tam anlamıyla huzur şehri olmuş bulundukları yerler. On yıllık süre dolunca eskiden yaşadıkları şehre gitmek için yola çıkmış uzun bir yolculuktan sonra şehre yaklaşınca şehirden dumanlar yükseldiğini feryat figan koptuğunu görmüş. Şehirden hızla uzaklaşmaya çalışan bir adamı yakalayıp sormuş:

“Arkadaş telaşla nereye böyle? Bu şehirdeki hal nedir?”
“Beyim vaktin varken sende kaç, şehre giren boğazlanıyor vahşet aldı başını gidiyor. Ben canımı kurtarmak için kaçıyorum.”
“Ama bu şehir önceden böyle değildi. Huzurun mutluluğun hâkim olduğu bir şehirdi. Yok mu bu vahşeti önleyecek birisi?”
“Vardı beyim vardı, üç beş iyi adam vardı. O üç beş iyi adam burada birisini bırakmadan başka yerleri kurtarmaya gittiler şehir bu hale geldi.

İşte abi siz geldiğiniz şehirdeki üç beş iyi insanlardan birisi idiniz. Ayrılmak önce sana düştü. Bak sonra göreceksin diğer arkadaşların da zamanı gelince ayrılacaklar bu şehirden

Dua Toprağa Ekilen Tohum Gibidir


http://gelincikhikayeleri.blogspot.com/
http://gelincikhikayeleri.blogcu.com/

Talebelerinden birisi bir Allah dostunun yanına gelir. Hocasından izin alarak sıkıntılarını anlatmaya başlar:
“Hocam her sohbetinizde her dersinizde insanlara iyilik edin mutlaka iyilik bulursunuz. Sizi yaratan Allaha durmadan dua ediniz Allah dualarınızı kabul ederdiyorsunuz fakat kime iyilik ettiysem iyiliğime karşılık kötülük gördüm ve dualarımda ki isteklerim yerine gelmiyor duam kabul edilmiyor.”
“Bak evlat dünyada yapılan hiçbir iyilik hiçbir amel boşuna değildir. Hele ki yapılan duanın kabul edilmemesi ile ilgili ümitsizliğe kapılmak biz kullara yakışmaz. Cenabı Allah Kuranı Kerimde şöyle buyuruyor:
Deki; Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne ehemmiyetiniz var."
(Furkan suresi 77.Ayet)
Yine Cenabı Allah bir başka ayeti Kerimede: "Rabbimiz buyurdu ki: Bana dua edin size cevap vereyim."(Mü'min suresi 60. Ayet)
“Hocam bu dediklerinizi biliyorum fakat duam kabul edilmiyor.”
“Evladım başkalarına yapılan iyilikle Allaha edilen dualar toprağa ekilen tohum gibidir. Nasıl ki toprağa attığımız her tohum aynı zamanda çimlenmez aynı zamanda ürün vermezse yapılan duaların hepside aynı zamanda kabul olmaz. Sen hiç bambu ağacını duydun mu? Nasıl yetişir bilir misin?”
“Hocam adını duydum ama nasıl yetiştiğini bilmiyorum.”
“Bambu ağacı Uzak Doğuda yetiştirilir. Birinci yıl toprağa tohum ekilir gübrelenir, sulanır. Bambu bitkisi çıkmaz. İkinci yıl aynı işlem tekrarlanır bambu yine çıkmaz. Üçüncü dördüncü yıl aynı işlemler yapılır gübrelenir sulanır. En nihayetinde beşinci yılın sonunda bambu topraktan çıkar ve altı hafta gibi çok kısa bir zamanda tam yirmi yedi metre uzunluğa ulaşır. Eğer toprağa eken çiftçi senin gibi umutsuzluğa kapılıp gübreleyip sulamasa idi bu ağaç ortaya çıkmazdı. İyilikler ve dualar sabır işidir evlat sabır. Sen Allaha dua et, toprağa tohum at sula gübrele göreceksin bir süre sonra dualarının kabul edildiğini. Her dua anında kabul edilseydi. Bu dünyanın imtihan dünyası olmasının ne önemi olurdu?”

18 Şubat 2011 Cuma

UNUTMAYIN OLUR MU?

Uğurlu dan çıktım yola yüküm eriktir,
Çok iyi bir güp aldım amma dibi deliktir,
Herkese dürttüğüm bıçağın özü çeliktir,
Gökçe derler bana unutmayın olur mu?

Ne evliyayım nede bir veli,
Bazıları bilir beni hala Develi,
Antep fıstığını sevdim seveli,
Antepli derler bana unutmayın olur mu?

Telefon edemez resimci teller donmuş,
Beş ay otuz günde oğlan kızamık olmuş,
Kiralık konağım kütük ceviz Kızılbelene konmuş,
Hıranın Kadir derler bana unutmayın olur mu?

Körük oldum kızgın demir oldum örs üstünde
Tahra,balta,kazma,keser oldum evlerde
Rızkım için sağlığımdan oldum yaban ellerde
Demirci derler bana unutmayın olur mu?

Yalanın dolanın vergisini bana ödettiler,
Doğru sözüme yalan katıp söylettiler
Cuhelalar İdadi tahsilimle alay ettiler
Küçük Lavgar derler bana unutmayın olur mu?

Fakir halimle ağa oldum, kemeneci oldum,
Çevre köylerde yüzlerce düğün dernek kurdum,
Eşim öldü acılara gark oldum,sanki ben öldüm,
Nebicik derler bana unutmayın olur mu?

Alış veriş para pul, Menik benden sorulurdu ,
Veresiye vermesem herkesin hali ne olurdu,
Parası olmayan fakir fukara beni bulurdu,
Mekkeli derler bana unutmayın olur mu?

Köyün bütün kavağını bana taşıttılar
Ağır yükle ayağımı belimi sakatlattılar
Sonra unutup bir kenara attılar
Kocakafa derler bana unutmayın olur mu ?

Kimin derdi çoktur kim nerden bilir
Koyun keçi Geleğende Gabalakta sevilir
Bıktım şu güzellikten dedik böyle bilinir
Kalaba derler bana unutmayın olur mu?

Ekmek için aş için Ferhat oldum çıktım dağlara
Koruma başkanı oldum yol oldum ıssız kırlara
Topal ayakla su oldum, çeşme oldum Garışıklara
Günsüz Mehmedi derler bana unutmayın olur mu?

Dert bir değil hangi birisine yanayım
Gözüm gibi baktığım dalda asmayım
Yıkılan evimde tütmeyen bacayım
Gırmabacak derler bana unutmayın olur mu?

Hıra oğlu derki sevelim köyü köylüyü
İçimizden atalım tutmayalım kötüyü
Dualarımızda ayırmayalım diri ile ölüyü
Ebe,dede,emmi,dayı derler bize unutmayın olur mu ?

UNUTMAYIN SEVGİLİ DOSTLAR UNUTMAYIN OLUR MU?

DIŞARIDAN BİTİRME SINAVI

Temizlikci bir kadin disardan ilköğretim diplomasi almak icin sinava girer. Fen Bilgisi sorulari ve cevaplari şöyle:

> Soru : Mide ne is yapar?
> Cevap : Sindirim yapar, yediklerimizi eritir...

> Soru : Akciger ne is yapar?
> Cevap : Solunum yapar. Bizi yasatir.

> Soru : Kalp ne is yapar?
> Cevap : Dolasim yapar.

> Soru : Beyin ne is yapar?
> Cevap : Mustafanın inşaatında amelecilik yapar...

NEREDEN ALMIŞ ?

Köyün kenar mahallelerinde ineği boğaya çekmek isteyen bir aile uğraşıp duruyor boğa her çıkısında inek sağa sola kaçar boğa sola atlar inek sağa kaçar boğa sağdan saldırır inek sola kaçar.
Derken oradan geçen yaşlı adamın biri sorar
-Oğlum bu ineği Muzvadı'dan mı aldın?
İnek sahibi hayratele sorar
-Nerden bildin amca ?
-Yavrum bende karıyı Muzvadı'dan aldım da oradan bilidim...

FETLİNİN İNTİKAMI

Fetlinin biri ekinini kurutuyormuş "Allah'ım, ne olursun ekinim kurumadan yağmurunu yağdırma!

Allah'ım lütfen, birkaç gun yağdırma, ne olur" demiş. Ekini kurudu kuruyacak, aksam üzeri, son yarım saatte yağmur yağmış,tüm ekini çürümüş. Sabah olmuş, ahıra gitmiş. Bir de bakmış ki eşeği de ölmüş.
Bu olay Fetlinin içine oturmuş ama bir şey de yapamamış.
Zaman geçmiş, Ramazan ayı gelmiş. İlk gün niyetlenmiş Fetli. İftara yarim saat kala bir sigara çıkartıp yakmış. İlk nefesini söyle bir güzelce çekmiş ve gökyüzüne bakarak üflemiş.

"Nasıl, illet oluyorsun simdi değil mi?" demiş ve eklemiş:
"Ölen eşeği de kurbana saymazsam ben de adam değilim !!!

Yöresel Deyimler

Ümüğünü sıkarım canımı sıkma !!! YOKKİ ÇÜNKÜ NİSAN 30 ÇEKER
Seni curbu çiğner gibi çiğnerim !!!
Beni kızdırma seni Arzı Garı'nın tuluk eylediği gibi eylerim !!
Eşeğe hamudu ağır gelir,emme öküze boynuzu ağır gelmez!
Çet pancar çetme pancar seni burda yiyen yok Başdere'ye git pancar!
Ne gamıdıp durun Günder eşşeği gibi
Hayırdır bi derdin mi var eşinip duruyon Lamos tavuğu gibi
Hasan tüüüp.....
Sağol Sami....
Öküz alası dışında olur insan alası içinde
Yabandan alma düveyi çeker gider güveyi.
Sırtı yiyen sıpa yanaşır mı sapa...
Töööoh gene gene tööööoh........
Tööoh Halına duran gözümü de bozdular....
Emanet eşeğin gusgunu yokuşta kopar
Erkek evleninceye kadar,kız ölünceye kadar evlatlık yapar!
Bizim herif aylığını yese geriye maaşı var...
Seveceksen oğlunu sev kız kendini sevdirir...
Ben seni yedim bulmaçta sen benim yakama mı aktın ?
Bana bi goca lazım oda bu gece lazım !!!
Tatın kuma varıp geldiği gibi ne varıp gelin...
Hacı Osman pekmez yer benim karnım ağrır..
Bogün hangırdaydın ?
Gedevedi kapattın mı?
Öküz öldü ortaklık ayrıldı !!!
Düğen öküzünün ağzı bağlanmaz !!!
Bıktım şu güzellikten gelen geçen bana bakıyor...
Koyunum yok keçim yok ne arar benim avrat kabalakta..
Çoştukta bok yedik..
Gençleri heç beğenmeyorum sıkılıyorum bunalıyorum daralıyorumdan başka bir şey bilmiyorlar
Parkta park başka şey bilmezmisin sen..

Yöremiz Ve Kültürümüz KELİME HAZİNEMİZİ GELİŞTİRELİM

Ağırlık:Başlık parası
Akıtma:
Alleğem:Herhalde
Apalamak:Emeklemek
Arık:Ark, su kanalı
Arılık:Bir iş karşılında verilen çok az para
Ayakyolluğu:Tuvalet WC
Aydın çemberi:Sarı renkli pamuk dokuma büyük baş örtüsü
Barana:Kurutularak asma dalları atılmak için dikilen büyük ağaç
Bekitmek:Kapatmak
Belinlemek:Bölünmek
Bişek:Ayran Yaparken tuluktakiyoğurdu çırpan ucu pervane şeklinde bir metrelik sopa
Boğarsak:İneğin çiftleşme zamanı Küre olması
Borda:Ahıra açılan çift kanatlı büyük kapı
Bostan:Salatalık
Böğelek:Yaz sıcağında inek öküz gibi hayvanları sinek ısırması sonu kaçışması
Buçuk:Üç kiloluk ağzı açık su kabı
Bücü:Buzağı
Büllenmek:Örtünmek,toplanmak,birikmek
Bülüç:Piliç
Celengi:Çatının sacağı
Cepcebi:Üstüste cepler bulunan içine iğne kibrit vb konulan araç
Cızlama:İçine yağlı pekmez ceviz konulan krep
Cimcik:Çimdik
Congala:Karabasan
Cömbellek:Yerde takla atmak
Curbu:Pekmez üzümünün çiğnenip şırası alındıktan sonra kalan posası
Cüleke:Çoluk çocuk
Çagnala:çağla
Çalkama:Yoğurdun su ve tuzla çarpılması ile elde edilen ayran
Çalpara:Düğünlerde kullanılan zil
Çıkılık:Evden dargın olarak habersizce ayılmış
Çıllangıç:Agustosböceği
Çınga:Ateşten sıçrayan parça
Çıtırık:Elde dokunan kalın kumaş
Çıtlık:Menegiç
Çingili gözel:Yenen bir ot
Çömçe:Kepçe
Çulfalık:Kumaş,kilim veya çul dokumakta kullanılan donanım
Dam:Toprakla örtülü evin çatısı
Dapılık:
Darabulus:Dokuma yün kuşak
Darbalamak:Hacamat etmek,Çiğnemek
Dayak:Elma dayaşı eşşek dayağı biçinde kullanılır,dayanak
Değirmi:Yuvarlak
Deli guduk:Korkunç hayali canavar çocukları korkutmak için kullanılır.
Dımışgı:İnce, narin, zarif,
Dıngra:Dinle
Direzi:Çul dokuma tezgahındaki ip düzeneği
Dirilevik:Topaç
Dumağa:Su sonucunda geçici nezle
Düven:Altında taşlar bulunan harman aracı
Edirtmek:Yavuya anneyi emzirtmek
Eğirtmeç : Yün,kıl veya pamuğu ip haline getirmek için kullanılan araç..
Eğrilce:Yaz sıcağında eşek katır at gibi hayvanları sinek ısırması sonu kaçışması
Eksiranı:Spatula
Erikbisi:Erik ağacından elde edilen yapıştırıcı
Ferek: Kurutularak asma dalları atılmak için dikilen küçük ağaç
Filize:Halkalı küçük çivi
Fistan:Uzun kadın elbisesi,entari
Gabış.Boynuzsuz keçi
Gamaz:Rüzgarda oluşan hortum
Gamıtmak:Suratını asıp bir kenarda durmak somurtmak
Gandak:Derin çukur
Ganrışmak:inat etmek -yaslanamak
Garıngolanı:Eşeğin altından geçen semeri tutturan kalın ip
Gavıt:Keçi boynuzunun un haline getirilmiş hali
Gaygana:
Gedevet :Sulama kanalından bahçeye açılan küçük kanalın kısmı
Geğesilik:Çamaşır yıkanılan yer çamaşırhane
Gelemgen:
Geyecek: Dağelması
Gılla:Cevizin kabuğundan ayrılması
Gıllanmak:Etrafında dolanmak
Gırma: Çam veya katran ağacının kurumuş dallarından kesilen bir metre uzunluğunda odun
Gıvşalamak:
Gicişmek:Kaşınmak
Gilik:Meşe Palamutu
Godoş:Böbürlenen
Gora:Anahtar
Goyak:Düzlük
Göcen:Tavşan yavrusu
Göde:Şişman
Gömeç:
Götlek:İşi sevmeyen
Gözer:Büyük delikli elek
Gunnamak:Doğurmak
Gusgun:Semerin öne doğru kaymasını önleyen kalın ip
Gusurenelik:Banyo
Güdük:Kalın gözleme
Güpevi:Kiler
Güymek:Beklemek,sabtretmek
Hacana:Çöpçatan
Hacathane:Tuvalet WC
Halına dur:Uslu ol,yaramazlık yapma…
Hamut:Çift veya haman sürmek için eşeğin atın boynuna takılan araç
Hangırda : Hangi yerdenin birleştirilmiş halidir,nerede..
Hapaz:Avuç içi ile tokat
Haranı:Büyük tencere
Harar:İçine saman ve biçilmiş ekin konulan büyük çuval
Haşa:Naylondan yapılmış çok büyük çuval
Havar:Bostan bahçesi
Hengirde:Hemen yanında
Hobuç:Sırtına almak
Hökala:Ukala
Hüpbük:Kavak ağacından yapılan düdük
Ilkılık:Köyün davarlarının toplanıp sağım yapıldığı,açık havada yattığı yer.
Ingırazlı:Hastalıklı
İğ:tığ
İğnezennik:İğne konulan yer
İlenmek:Beddua etmek
İmirmek:Yenice uykuya dalmak,geçinmek
İrezdene:Rezene
İskeliç:Küçük kazma
İzve:Yatak konulan dolap
Karacoçça:Çörek otu
Kefki:Su kabağından yapılan maşrapa
Kekir:Kakül
Kelif:Küçük tek odalı dağ evi
Kepengi: Merdiven
Kırı:Küçük eşşek yavrusu
Kırklık:Koyun yününü keçinin kılını kesmeye yarayan büyük ağızlı makas
Kilteli:Tencere ile haranı arasındaki büyüklükte tencere
Kolan : Yün veya kıldan örülen enli ip
Köhün:Meşe dalından örülen büyük ve uzun sepet
Küküm:Toprak evlerde ağacın çürümemesi için toprakla ağaç (pardı) arasına konulan çam yaprağı
Küncü:Susam
Küre:Ocak-Şöminenin tencere konan bölümü
Kürsük:Büyük kapıları kapatmaya yarayan sürgü
Mehlez:Killi toprak
Mureylenmek:Özsüz ve yönsüz konuşmak
Musandıra:Ambar
Müheri: Baca
Münevsiz:Konuştuğunun ve yaptığının sonucunu getiremeyen
müselles:Ekşimsi pekmez
Naakıt:Ne zaman
Nep:Bilemiyorum
Niytarsınız: Ne yapıyorsunuz..
Numuruna:Ne karışıyorsun ,sana ne
Osmankele:Büyük kertenkele
Ödlüeksi:Eski eşyalardan yapılmış yatak
Öğrü:Devamı,benzeri,Gerisi
Övendere:Harman veya çift sürerken kullanılan ucu çivili değnek
Öymek:İçine işlemek
Özeme:Kıldan yapılan ip yumak
Pafıl:Cimri
Palan:
Pardı:Toprak evin üzerini kapatmakta kullanılan ağaçların üzerine konulan uzun ağaç parçası
Pataz:Bir avuç dolusu miktarı
Pelit:Meşe
Piynar:Küçük bolu yaprakları dikenli meşe
Pür:Kışın koyun ve keçilere yedirilen orman ağacının dalı
Satıraç:Damalı şekilde elde dokunan kumaş
Say:Düz taş
Say:Düz taş
Sayacak:Ocakta kullanılan üzerine tencere vb.konulan üç ayaklı demir
Seğirtmek:Koşmak
Seğirtmek:Koşmak
Selleme:Dere boylarında yetişen yenilen ekşimsi ot
Semer: Eşeğin veya atın eyeri
Senit:Ekmek yapılan tabla
Sındı: Makas
Sırt:Harmanda ortadaki yığını sıkıştırmaya yarayan kısa sırık
Sıtmak:Ağlamak üzere olan,üzgün insan
Sıvargıç:Düzgün uzun odun parçası
Siftinmek:Oyalanmak,zaman geçirmek
Sikke:Yere çakılan demir çivi
Silbiç:Beşikteki çömlekten yapılan klozet
Sitil:Bir buçuk kiloluk ağzı açık su kabı
Sorguç:Çam ağacının reçinesi
Sükkem:Nezle
Sündüklenme:
Sürgü:İki tane hayvan tarafından çekilen ekilen yeri düzeltmeye yarayan araç
Sürükke:Ormandan kesilen dalların kar üstünde asılarak sürüklenmesi
Süsmek:Bir hayvanın toslaması
Şepit:Bazlama
Şıpkı :Söğüt veya kavağın en ince dalı
Şırahna:Pekmez kaynatılan yer
Şıvkalamak:
Tahra:Tek ağızlı ucu eğik satır
Tellik:Bere
Teyin:Sincap
Timin:20 kg tekenin yaklaşık 20 de biri
Toklu:Doğum yapma erginliğine yeni ulaşmış, doğum yapmamış dişi koyun
Tokucak:Çamaşır yıkamaya yarayan tokaç
Tütsü:Perşembeyi cumaya bağlayan akşam yakılan bal mumu
Ummatcadan:Çaktırmadan
Uylamak:Sirayet etmek,tutuşmak
Ülübü:Fasulye
Üyüssülenmek:Uyuşuklanmak,oyalanmak
Yaba:Harman savurma aracı
Yağlık:Havlu veya mendil
Yağrık:Meşe ve çınardan yapılmış odun kırılan kütük
Yannık:Küçük yayık
Yapkın:Yenmiş pür dalı
Yayağacı:Ayran yaparken tuluğun bağlandığı üç tane uzun sırık
Yazmış:Doğum yapma erginliğine yeni ulaşmış doğum yapamamış dişi keçi
Yuğmak:Yuvak ile damı sıkıştırmak
Yumak:Yıkamak
Yunmak:Yıkanmak
Yuvak :Loğ,Toptak damları sıkıştırmaya yarayan büyük silindirimdi araç
Zahire:Buğday
Zavrak:Çok küçük pencere
Zevle:Çift veya haman sürmek için öküzün ineğin boynuna takılan araç
Zıybınmak:Kayarak inmek

Bu Gün Ne Yiyelim?

Çorba:Tefeklaş Çorbası,Anayemek:Şalgalı Pilav,Tatlı:Cızlama

Çorba:Karamık çorbası, Anayemek:Batırma,Tatlı:Sütlü kabak

Çorba:Ayranlı çorba, Anayemek:,Gölle,Tatlı:Pekmez Şerbeti

Çorba:Sütlaçlık, Anayemek:Soğan Ölmesi,Tatlı:Köhtü

Çorba:Başeti, Anayemek:Patates tarhanası,Tatlı:Karlı Pekmez

Ekmek omacı ,şalga dolması,geyecek ekmeği,

Ekmekaşı ,pekmez helvası,sarma,

Kabak çiçeği dolması, darı yarması,Dolaz

KARIŞIK

Ketirden çıktım yola yolum Garışık
Nebicik öldü Antepli dünya ile barışık
"Sarı Yaylam" Çalparam öksüz kaldı
Dandişin kafa bulanık, Kamilin aklı karışık

Akçamuğardan suyu kerttim Koruya doğru
Lavgar yalanı bilmez aslında Gosgocadoğru
İnek menteden köye, buzağıya böğürü
Lavgarla Gara öleli her şeye yalan karışık

Çoraktan çıktım yola Gökyere susacak
Tat Memet nasıl konuşup, nasıl susacak
Biladeri Hasan tüp kokusundan kusacak
Acentenin aylığı aynı ama, maaşı karışık

Yayladan çıktım yola; maksat inardı
Köylü arasında ne iyi muhabbet vardı
Politika girdi guruplar her yeri sardı
Kahveler ayrılmış ortalık karışık

Üçtaştan indim ; bağa vardım
Çıbığın asmanın agına daldım
Tefeği topladım gevleyi yoldum
Üzümler Küflü müflü tefek karışık

Diş köprüden düştüm yola önüm dolama
Ayağında gara lastik davardan gelir Galaba
Anasından garip doğmuş ağa olamaz maraba
Dolamanın yolu bozulmuş yollar karışık

Aşağıköyden çıktım yola; yön Kaleboğazı
Analar didinir amaç doyurmaktır boğazı
Tolmalı bağırır torununa çıktığı kadar avazı
Tolmalı öldü Canavar Mevlüdün kafa karışık

Değirmen yanında cevize lazım Sırık
Herkesin işine koşardı Garibim Cırık
Çavuş Hüseyini ne güzel yapardı gaşık
Cırık öldü öleli yukarı mahalle karışık

Tanışmandan Yalmandan eyledim Gırma
Rahmetlik Yaşar Ayrancının saçları Sırma
Gelde Yaşar için Osmanın kafasını Yarma
Angaralı öldü öleli Ayrancı Mahallesi Karışık

Katil İbo çalışmaz yan gelir yatır
Ona lazım ya kırk katır ya kırk satır
Andırı Fatma dinlemez gönül hatır
Evde para yok,huzur yok; ev halkı karışık

KÖYDEN MEKTUBA CEVAP

Aziz kardeşim, sen Fariskeden gideli
Altı mevsim geldi geçti duydun mu?
Ben mi şaşırdım herkes mi deli
Köyü bırakıp gurbete geldim, duydun mu?

Ala kardır Göktepe nin yücesi
Hastalandı bayan "Çüldürün" "kocası"
Mençeğin iyi görünen hocası
Okey masasından kalkmaz olmuş duydun mu?

Sen gittikten sonra köylü yasa boğuldu
Gözler şişti eller,ayaklar ovuldu
Akan yaşlar silindi dualar okundu
"Küçük Lavgarın Akif" öldü duydun mu?

Hazan geldi geç güz oldu içkicilik başladı
Masada turşu ,keş, soğan cümbüş de vardı
İçinde "barana", "şıh" "Durmuş Beyde" vardı
Karar verip içki zararsız demişler duydun mu?

Gelinlik kızın hazır olur bohçası
Fatmacıktır gençlerin hacıanası
"Gökmenin" belisterdeki yoncası
Haşhaş diye şikayet edilmiş duydun mu?

"Zambak Bey" bu günlerde hüzünlü
Ali ile abisi Hasan Menikte dövüştü
Ali ile abisi ana avrat sövüştü
Birinin kafası öbürünün kolu kırık duydun mu?

"Eşşek Çavuş" yine ezan okuyor
Formel lisenin dışına sıva yapıyor
"Mekkeli" her şeyi pahalı satıyor
"Müdür" ondanda pahacı oldu duydun mu?

Bay "Kalaba", Jandarmayla dövüşür
Onu bırakır meravcı ile çekişir
Okuma yazması olmayan kalaba
Anayasa Profesörü oldu duydun mu?

SİZE SELAM GETİRMİŞEM

Menekşe bucağı göbetlerinden
Günderinden Mulumudan Fedinden
"Zambak Beyin" Pasaklı Alisinden
Size selam Size selam getirmişem

"Pardı" "Gödemen" "Ceranın" diyarından
Üçtaş Enevlinin Muğarlarından
Akmuğar Geleğen Sütlüklü Gırından
Banker Galburgulağın mıngırlarından
Size selam Size selam getirmişem

Çataltaş saray sinemasından
Çataloluk çadır tiyatrosundandan
İnardı köşk gazinosundan
Beli iki Büklüm olmuş "Cırıktan"
Size selam Size selam getirmişem

Kızılbelen zehir stadyumundan
Gökgöbet aşağıbent yüzme havuzundan
Yağlı güreşçi başpehlivan "Mızgırdan"
Ayakkabıcılar kralı Bay Çarıkcıdan
Size selam Size selam getirmişem

Mehmetler yeri Büyükalan Civarlarından
Nebiciğin teli olamayan kemanından
"Köroğlu Hasanın" Ramazan davulundan
Baron Eminin aşkı kontes Havvadan
Size selam Size selam getirmişem

Rockl roll kralı dansçı Büzükten
Tirikocular Kralı modacı "İbişten"
Şeri belamız Bayan Yeter Emineden
Kulakları hiç duymayan "Küflü Emmiden"
Size selam Size selam getirmişem

Kalaba kardeşi Bayan Şişik Fadimeden
Mezarlık Sporun golcüsü "Gökçeden"
Voleybolucumuz Ünlü Boz Hüseyinden
Basketbolumuzun sayı kralı Gocairiden
Size selam Size selam getirmişem

Yapımcı Hukukçu ve rejisörden
Sınır davacısı hızlı boksörden
Bütün yeteneklerden billur gibi sesten
"Kalaba Hüseyin" den ve Bay Şişikten
Size selam Size selam getirmişem

Tanınmış vaiz ve müezzin "Eşek Çavuştan"
Çuval Garerini buldu diyen Bay "Yastıbaştan"
Elektrik Yüksek mühendisi sör Yanbastıdan
Çeşmeler Müteahhidi Lord "Sallanbaştan"
Size selam Size selam getirmişem

Gediklinin Şakirinden,Faruğundan,
Şen boyacımız Albay Abbıştan,
Büyük Muskacı vaiz "Deli İmamdan",
Taçsız Kraliçemiz "Naşar Ayrancıdan"
Size selam Size selam getirmişem

Yaz bitti güz bitti kış geldi çattı
Erkekler postalı kahveye attı,
Yollar çamur oldu paçalar battı,
Köylü koyunun keçesin ahıra kattı
Kışımızdan yazımızdan Size selam getirmişem

Ayrılık zor geliyor insana sıladan
Suçlarımızı bağışlamaya Ulu Yaradan
Herkes nasibin ala güzel duadan
İyisinden, Kötüsünden, güzelinden çirkininden
Size selam Size selam getirmişem
Not: Naşar Ayrancıdan da selam getirmişem

NE HABER?

Dost diye bilirdim hiç aramadı
Mektup diyerek iki satır karalamadı
Okuyacağım diye başına sarığı sardı
Alo mudur Mintaks mıdır ne haber?

Biliyorsun göktaş kanser yapıyor
Köylü göktaşı tohumluğun içine katıyor
Ajente her şeyi hatalı tartıyor
Tat Mehmetin nişanından ne haber?

Diri tavşan kurbağlı da dansçı olmuş mu
"Eşek çavuş" yukarı camiye imam olmuş mu
"Küflü Emmi" akşam haberleri duymuş mu
Küflü Emminin "Kıdırla" evlenmesinden ne haber?

Nebicik yeni beste yapmış mı
Dandişe yakışıklı dünürcü çıkmış mı
Antepli tabakaya tütün katmış mı
Gardaşları Kamilden ne haber?

Kar yağıp yine yollar kapanıyor mu
Gocaemminin dişler sallanıyor mu
Alinin sümüğü gene ballanıyor mu
"Zambak" Beyden "Havva" Abınadan ne haber?

Abdullah Antalyaya yine gitmiş mi
Aşık İbrahim başka birini sevmiş mi
Bu yıl keçiler pürü beğenip yemiş mi
Ormancıdan pürcülerden ne haber?

"İbiş" yeni model pontil yapmış mı
Yaptığı pontili yurt dışına satmış mı
Mustafa işe gitmeyip yan gelip yatmış mı
"Teğmen Durmuş" Emmiden ne haber?

Yaşı kırk oldu sahte "Kaymakamdan"
Zaten şansı yok onun kızdan karıdan
Zarar etmiş bu yıl herhal darıdan
Fetten "küçük Aliden" ne haber?

"Kalaba" jandarmayla barış yapmış mı
Büzük diskoteği yakıp yıkmış mı
Gökmen Emmi pürü ahıra katmış mı
"Alifiliden" "Doldurmudan" ne haber?

Mentenin koyağından At alanından
Piynarlıgüney kaleboğazı ve Mıhlıcadan
Günder Muhtarımız Bay Pardı dan
"Cerandan,Gödemenden" ne haber

LAKAPLAR

Dinimizce insanlara lakap takılması ve lakbı ile çağrılması hoş görülmemesine rağmen yöremiz insanlarının neredeyse tamamının bir lakabı vardır. Ama ana maç bu insanı rencide etmek değil diğerlerinden ayırtetmektir. Kendine takılan bu lakaplara bile hoşgörü ile yaklaşabilen insanlarımıza kocaman bir alkış. İşte kasabamız insanına takılan bazı lakaplar yine insanlarımızın izni ve hoşgörüsü ile...

Akçalı, Akorun Hakkı, Alagabış, Albay Abbış, Alper, Altılı,

Angaralı,Antepli, Arap Hüseyini ,Aşık goca, Aşşacık, Banker,

Barana, Baş Çavuş,Başdereli, Bayı, Bobili Yusuf, Bombacı,

Boz Emine, Boz Hüseyin,Bülübülü Ebişi, Büzük, Canavar, Cımbılı,

Cırık, Ciğil Onbaşı, Cinoğlu Döndüsü, Cüce Gadir, Cücebeş,

Çarıkçı, Çataltaşlı Alisi, Çataltaşlı Kadir, Çelebi, Çomuk Onbaşı,

Çüldür, Çürük, Dediş, Deli Bahri, Deli İmam, Deli Nebi,

Deligelinin Gızı, Delik Gulak, Demirci, Diridavşan, Dişi Gız,

Doldurma, Durali, Eken, Ekteş, Elektrikçi Yaşar, Erzurum Çavuşu,

Eşşek Çavuş, Ezelinoğlu, Fatılı, Fedai, Fesli Goca, Formel,

Gabasalıhın Ali, Galbır Gulak, Gara, Gara Boba, Gara Mehmet,

Gara Şey, Gaymakçı İsmiyili, Gedikli, Gelin Aşşa, Gır İmam Gırasan,

Gırmabacak, Gıygıdı Hamıza, Giliğin Gökmen, Gilik Mustafa, Goca

İrbeğem, Goca kafa Gocairi, Gocalak, Gocuş, Göbek Atan Garı,

Gök Ahmat, Gök Kadir, Gök Sultan, Gökçe, Gurada Kızı, Gurada

Mehmedi,Guru, Hüseyini, Güdül, Gümüş, Hacıemminin Hüseyin,

Hamızacık,Hıranın Kadir, Hırısmiyil, Hizarcı, Horoz, Hürü,

Irasıh, Isuzu Kemal, İbiş, Jandarma, Kahveci Ebişi, Kahveci Veli,

Kalaba, Kalbırkulak, Kara Emine, Katil İbo, Katip, Kaymakam,

Kel Ali, Kel Hasan, Kıdır, Kırmızı, Kitapçı Ramazan, Koreli,

Koruk Hüseyini, Könter Osmanı, Kör Bahri, Kör Zeyde, Körbekçi,

Köroğlu Hasanı, Köroğlu kızı,Köylüoğlu Mustafası, Küçük Moruk,

Küflü, Küllü Abdullah, Külükçü, Künne, Kürt Hasanı, Kürt Kızı,

Lavgar, Mahmut Osmanı, Mekkeli, Memili, Mençekli, Mıcır Onbaşı,

Mızgır, Molla, Muhacır Fadimesi Murali Hüseyini, Mustafacak,

Mustantık, Müdür, Nebicik, Nizam Osmanı, Odacı, Omarca, Özal,

Paşa, Pele, Pilot, Polis, Postacı Ahmet, Profesör, Ret-Kit,

Sallanbaş, Saplık, Sarı Abdullah, Sarı Goca, Sarı Nebi, Sarının

Ahmet, Sıfırcı, Sıhhiye Hasan, Sınık goca, Sucu Yaşar, Süslü Kızı,

Şardan Bekiri, Şef, Şekerim, Şeri Bela, Şeytan, Şişik Fadimesi,

Tabırası Muhammet, Takan Çavuş, Tat Kız, Tat Nuri, Teğmen,

Tellalcı Hüseyini, Tıkgıdık, Tıraş Alisi, Tırı, Tolmalı, Tombulu,

Topal Çocuk, Topal İrbeğem, Torba Hasan, Torun, Tosunağa, TRT,

Tuluk, Uğullulu, Uzun Ali, Ülübücü, Yanbastı, Yangıncı, Yastıbaş,

Yaylalı Durmuşu, Yeter Emine, Yitik, Yörük Gızı, Yüzbaşı, Zeynep Hüseyini,

KASABAMIZDAN BÖLGE VE YER İSİMLERİ

Bölge ve yer isimleri adı altında kasabamız çevresinde yer alan bağ,bahçe tarla vb. yerler söz konusudur. Bu çalışmayı yaparken şunu fark ettim. Bazı yerleşim yerlerine göre geniş bir coğrafyada yer almaktayız. Bölgesini bilip fakat adını bilemediğimiz bir çok yer oldu. Yardımlarınızla bu eksikliklerde giderilecektir. Hepimiz çocukluğumuzun geçtiği sığır,davar güttüğümüz pür eylediğimiz yerleri hatırlayarak bir nostalji yaşayacağız. Bazılarımız çift sürecek bazılarımız ekin biçecek bazılarımız düven sürecek. Çünkü bu coğrafyada tarımda yapıldı ve yapılıyor hayvancılıkta. Ama elde ettiği ürünle karnını zor da doyursa açta açıkta da kalsa insanımız köylümüz ONURLU dur vede ÇALIŞKAN dır. Aç kalsada şükrederek çalışmaya devam eder. Çalmayı çırpmayı dilenmeyi bırakın istemeyi kendine yediremez. Bu coğrafyada çalışmaya ve mücadeleye devam diyen köyüne köylüsüne hizmet edenlere kucak dolusu sevgi ve saygılar...

Ahmatçayırı, Akçamuğar,Alaçiftliği, Alembeği, Arapgozu, Asar,

Asmaarası, Aşağı köy, Aşağıbağ, Atalanı, Ayımuğarı,

Ayolduğunalan, Belister, Beşağaç, Boklumuğar, Burçaktepesi,

Büyükalan, Büyükyer, Cavırini, Çalıçektiği, Çamırlık, Çataloluk,

Çataltaş, Çevlik, Çıbıklımuğar, Çorak, Çürükgedevet, Dedeardıç,

Dedeyanı, Dedeyeri, Değirmenyanı, Deliktaş, Demirçioluğu,

Derinkoyak, Dolama, Dutbeleni, Enevli, Erikliketir, Eşenderesi,

Eşşekadımuğarı, Geleğen, Gökağaç, Gökgöbet, Gökyamaç, Gökyer,

Gözlektaş, Hacalardı, Haceliyeri, Halloğlu Çayırı, Hesiyeri,

Horozyakası, Hüsenyakası, İmanyüzü, İnardı, İngoz, İşamınburnu,

İşamsekisi, Kadıyeri, Kaleboğazı, Kapıağzı, Karamıklı, Karışık,

Karlık, Kayaaltı, Kayabaşı, Kaynarça, Kazanmuğarı, Kestel, Ketir,

Kır, Kızakbeleni, Kızılharman, Kızılyeri, Kokarot, Koru, Köhnek,

Köhnekderesi, Kökceviz, Köristan, Körmuğar, Kurbağlı, Kurukavak,

Kütlüyaka, Leğen, ,Mehmetleryeri, Menekşebucağı, Menikderesi,

Mente, Meydan, Mezarlıkgediği, Mezarlıkyaka,Mıhlıca, Muzlabeleni,

Öküzgöbedi ,Ördeköldüğü,Pazarderesi, Pazaryeri, Piynarlıgüney,

Saydaş,Sekiyurtmuğarı, Seyrekdağıldığı, Sorgunluöz, Sotuoluğu,

Süllerbağı, Sümbüllüalan, Sütlüklü, Tanışman, Teknelik, Topaktaş,

Topraklık, Üçtaş, Yağlımuğar, Yalakyaka, Yalman, Yarıktaş, Yayla,

Yellicebelen, Yüğrük,

Sülale İsimleri

Sülale isimlerini hazırlarken insanımıza değer verdiğimiz ve asıllarını unutmalarını istemediğimiz için her sülaleyi yazmaya çalıştık. Aslında Kasabamızda bu kadar sülale söz konusu değildir. Köyün beş ana sülale tarafından kurulduğu söylenegelir. Bu sülaleler:

1-İmamlı

2-Çavuşlu (Kazıkçakanlı)

3-Topçular

4-Kiyalar

5-Yahyalılar’dır.

Sonradan diğer sülalelerin köye göçü ve bazı sülalelere değişik isim verilmesi sonucunda aşağıdaki taplo oluşmuştur. Burada yazılması unutulan aileler varsa sonradan eklenecektir.

SÜLALE İSİMLERİ HARF SIRASINA GÖRE YAZILMIŞTIR

Ahmatlılar,Alifililer,Araplar,Aşıklar,Bişikler,Ciğiller,Çataltaşlılar,

Çavuşlu,Dedişler,Delioğlanlar,Doldurmalar,Duralılar,Eşmiler,

Ezeller,Fesliler,Gocallar,Gökçeler,Gökdedeliler,Gökgocalar,

Gökhüseyinler,Guradalar,Guzullar,Günsüzler,Hacıemmiler,

Hamızacıklar, İmamlı,İsmiyiller,Kazıkçakanlılar,Kel Hasanlar,

Kerimler, İzbitliler, Karaahmatlar, Karakiyalar, Karallar,

Kaymakçılar, Kocamuhammedler, Koruklar,Körhacıemmiler,

Könterliler, Köroğlanlar, Köylüoğulları, Kürtler, Lavgarlı,

Lülecikler, Maliler, Mekkeliler, Memililer, Mıhrıbılar,

Mızgırlar, Moruklar, Muraliyler, Omarcalar, Osmanoğulları,

Salıhlı, Sınıklar, Şardanlar, Şelekler, Şıhlar, Şıkıdımlar,

Tıraşlılar, Topucumlar, Traklılar, Veliler, Yahyalılar

17 Şubat 2011 Perşembe

BUĞULU BABA (SOFU SULTAN)

Buğulu Baba Türbesinin Uzaktan Görünümü

Gerçek adı ve hayatı hakkında kesin bilgiler olmamakla birlikte halkımız arasında kuşaklardır aktarılan söylenceler vardır. Bu söylenceler birbirinden oldukça farklıdır. Yaklaşık 15 yıldır yapmış olduğum derlemeler sonucunda adının Abdullah olduğu tespit edilmiştir. Bu Allah dostu aynı zamanda devrinin âlimlerinden birisidir ve çevrede Sofu Sultan diye bilinmektedir. Silifke sancağında yaşamaktadır.
Daha sonra Silifke mutasarrıfı ile ara çıkan problemden dolayı sıkıntılı bir hayat yaşamaktayken, bir gün askerin birisi “Geceleyin seni ortadan kaldıracaklar acil olarak buralardan ayrılman gerekir.” diye haber getirmesi üzerine gece vakti Silifke’den ayrılır. Ayrılırken kendisine haber getiren askere “Zaman gelecek bir hastalığa yakalanacak dermanı yine benden bulacak” der. Avşar Yörüklerinin beyine sığınır ve kendisini korumasını ister.
Avşar Beyi kendisini Fariske’ye gönderir ve güven altında yaşama teminatı verir. Köye geldiği zaman köy şimdiki yerinde değildir. Asmaarası, Hüsenyakası, Aşağıköy, Çataltaş ve Kale çevresindedir. Bu arada kendisi hayvancılık yaparak geçimini sağlamaktadır. Kendisi kış mevsiminde kale civarında (Bu günkü Mıhlıca mevkiinde) ilkbaharda Deliktaş ve bulunduğu yerde yazın ise Dede ardıç ve Dede Yanı denilen yerlerde ikamet etmekte, güvenli bir hayat sürmektedir.
Günler günleri kovalarken bir gün Silifke Mutasarrıfı temreğe denen bir cilt hastalığına yakalanır doktorlar bir türlü çare bulamazlar. Birçok sıkıntıdan sonra Sofu Sultanın Silifke’den kaçmasına yardımcı olan asker: “Efendim sizin dermanınızı galiba biliyorum” deyince, Mutasarrıf: “Söyle o zaman nedir bunun ilacı, çaresi” der. Asker: Efendim Sofu Sultan buradan ayrılırken “Zaman gelecek bir hastalığa yakalanacak dermanı yine benden bulacak” demişti” der.
Silifke Mutasarrıfı Sofu Sultan’ın her yerde aranıp bulunmasını emreder. Aramaya çıkanlar arasında Silifke’den ayrılmasına yardımcı olan askerde vardır. Uzun aramalar sonunda Şimdi türbesinin bulunduğu yerde hayvanları ile meşgulken karşıdan gelen askeri görür, tanır. Daha yanına gelmeden seslenir:
—Neden geldiğinizi biliyorum der. Elindeki asasını yere vurur vurmaz yerden çamur çıkmaya başlar.
—Alın bunu götürün yaralarına sürün hiçbir şeyi kalamayacak der. Gerçektende çamur derman olmuştur yaraya.
Bu olaydan sonra şanı ve İlmi kısa zamanda etrafa yayılınca şimdiki türbesinin yanına medrese yapılır ve burası bir merkez haline gelir. Yerden buğu halinde çamur çıktığı için halk arasında adı Buğulu Baba olarak anılmaya başlanmıştır. Bu ününden sonra yörenin en büyük pazarı burada kurulmaya başlanır. Sadece Günder Köyünden pazara 40 atlının geldiği söylenir pazara. Zamanla burada bir medrese yapılmış fakat bu gün medreseden hiçbir eser ve yıkıntı kalmamıştır.
Köylü arasında Anadolu’nun her yerinde olduğu gibi dede olarak biline gelir. Dede denilen türbe yaklaşık bir metre yüksekliğinde taş duvar ile çevrili iken son zamanlarda mezarlıkta yapılan çevre düzenlemesi ile Buğulu Baba’nın üstü kapatılarak güzel bir türbe haline getirilmiştir. Türkiye'nin dört bir yanından insanlar buraya gelerek cilt hastalıklarına dertlerine şifa bulmaktadır.
Bu Allah dostunun ismi iyice araştırılmadan son yıllarda Büğülü Baba olarak tescil ettirilmiştir. Adına Kültür Bakanlığınca da takvime alınan Göktepe Belediyesince organize edilen festivaller düzenlenmektedir. Hem türbenin yapımında hem de festival düzenleyerek Buğulu Baba’yı ölümsüz yapanlara teşekkür ederiz.

Mezarlıktan çıkan şifalı çamur

Hediye

Hediye
Evvel çok evvel önce bir genç gönlünü bir güzele kaptırmış. Gönül kaptırılırda gece mi belli olur gündüz mü belli olur. Belli olan tek şey var zaman belirsiz olur. An onu sevme anıdır. Yaşamak onla yaşamak anıdır. Hayatın tek anlamı maşuktur, sevgilidir, sevgiliye duyulan muhabbettir.
Genç gönlünü o kadar kaptırmıştır ki onu düşünmediği anı yaşanmamış saymakta o hayatı gereksiz görmektedir. Sevdiğine duygularını açar. Bu duyguların açılması, kendisine hoş sözler söylenmesi kızında hoşuna gider. Güzel söz duymak beğenilmek kimin hoşuna gitmez ki genç kızın hoşuna gitmesin. Delikanlı bu durumdan cesaret alarak sevdiğine bir hediye vermeye karar verir. Bu hediye yüreğinden gelmeli ve mutlaka ela gözlünün beğeneceği bir hediye olmalıdır. Düşünür, düşünür hangi hediyeyi verse mutlaka daha önceden başkası o hediyeyi sevdiğine vermiştir. Hâlbuki ben sevdiğime kimsenin vermediği bir hediyeyi vermeliyim diye düşünür. Kendisi çiçek olan birine çiçek verilmez ki çiçek versin. En sonunda en anlamlı hediyeyi bulur.
Genç adam sevdiğine vereceği hediyeyi bulamanın sevinci ile hemen hazırlık yapar. Hediyesini güzelce paketlettirir. Geriye sadece hediyeyi vermek kalmıştır. Hediye vermek değil sevgiliyi görmektir maksat. Sevdiğine haber verir sana bir hediyem var alır mısın diye. Kız tabii alırım hiç almaz mıyım der. Der ama hediyeyi almaya gelmez bir türlü.
Saatlerce sevdiği kızı bekleyen delikanlı bir süre sonra olduğu yere yığılıp kalır. Etraftan gelenler bakarlar ki karşılarındaki sadece cansız bir bedendir. Çevredekiler ah vah ederken içlerinden birisi derki:

"Elinde bir şey var, neymiş bakalım."

Paketi açıp bakınca delikanlının pakete yüreğini söküp koyduğunu görürler. Sevdiğine yüreğini sunmuştur. Yürek artık atmamaktadır. Sevgiliye sunulmayan yürek, yürek değildir. Aşığından gelen yüreğin atışını hissetmeyende o sevgiyi hakkeden maşuk değildir.

Adım aşktır benim

Kuru yaprak gibi rüzgar savurdu beni
Sana olan susuzluğum kavurdu beni
Hayat acısıyla gamıyla yoğurdu beni
Kışa doğru giderim, adım hazandır benim

Dertlerim var anlatamam yaşarım
Acı çekerim budur benim kararım
Aşkından her daim Sararıp solarım
Dert bendedir, adım hüzündür benim

Gün olur Leyla için çöllere düşerim
Fuzulinin kaleminde gazel olurum
Her sevdada ben kendimi bulurum
Yanmaya giderim, adım aşktır benim

Alıştırdın benli gelin beni güzel sevmeye
Mecnun gibi her yönde Leyla görmeye
Muradımdır, sinenden güller dermeye
Sinen uzaktır bana, adım elemdir benim

Bu gün varım yarın yoğum bunu bilin
Huzuru divana hesap yapıp hazır gelin
Peşine düşmeyin sakın şehvetin malın
Bana dünya derler, adım yalandır benim

16 Şubat 2011 Çarşamba

Göktepe


Karaman ili Sarıveliler ilçesine bağlı bir yerleşim yeridir. Coğrafi konum olarak 36-37 kuzey paralelleri ile 32-33 doğu meridyenleri arasındadır. Mersin ili Mut, Gülnar ve Anamur ilçeleri ile Antalya ili Alanya Gazipaşa ilçeleri ve Konya ili Taşkent ilçesi arasında kalmaktadır.

Göktepe tarihi çok eski olan bir yerleşim yeridir. Kasabanın önceki adı Fariske dir. Göktepe adını Kasabanın batısında bulunan 2250 m. Yüksekliğindeki Göktepe’den dolayı, Fariske ve Mençek (Çevre kavak) köylerinin birleşmesiyle belediye olduktan sonra “Göktepe” ismi verilmiştir.

Göktepe’nin çevresinde Çukurbağ, Dumlugöze (Muzvadi), Koçaşlı (Mulumu), Işıklı (Fet) Daran, Günder, Esentepe (Lamos), Uğurlu, Çevrekavak,(Mençek) Civler, Civandere, Ortaköy ve Adiller bulunmaktadır.

Göktepe Kasabası. Konya şehir Merkezine 186 km dir. Ulaşım yolu tamamen asfalttır. İki aracın yan yana geçebileceği ve coğrafi şartlara göre geniş bir yoldur. Bağlı bulunduğu Karaman’a da aynı yoldan ulaşım sağlanmaktadır. Sadece Sarıoğlan kavşağında Karaman ile Konya yolu birbirinden ayrılmaktadır.

Göktepe hiç bir il merkezine yakın değildir. 1988 yılına kadar bağlı olduğu Konya ya 186 km, 1988 yılında il yapılarak Göktepe nin bağlandığı Karamana ise 180 km Mersine uzaklığı 245 km, Antalyaya uzaklığı ise 250 km dir.

Göktepe Göksu vadisinde yer alan şirin bir Anadolu kasabasıdır. Cevizi, üzümü, pekmezi, bandırması, elması, kirazı meşhurdur. Sadece Göktepe değil tüm yöre insanı sıcakkanlı ve misafirperverdir. Kasabaya varınca güler yüzle sizi karşılayıp masasına buyur eden çayla beraber gönülden bir sohbette ikram eder güneşten yüzü yanan bu insanlar.

Çay bahçelerinden lokantasına sarrafından petrol istasyonuna, eczanesi, PTT si, bakkalı, Fırını, manavı, oto tamirhanesi, sağlık ocağı, pastane, düğün salonu, sıcak sulu oteline kadar, her türlü aradığın hizmet tesisleri mevcuttur

Çoban Yıldızı

Çocuk düşünceli durmakta, kafasını kurcalayan bir şeyler olduğu karşıdan belli olmaktadır. Bir süre sonra kafasını kaldırıp dedesine bakarak:

-Dedeciğim bir şey sorabilir miyim?

-Tabii yavrucum sor bakalım neymiş sormak istediğin mesele?

-Bu gün okulda derste duydum ama pek anlayamadım. Gezegenlerden birisi sabah güneş doğmadan hemen önceye kadar gözüküyormuş ayrıca akşam da güneş batar batmaz gökyüzünde en erken görünen gökcismiymiş. Neden en geç gözükür nasıl en erken gözükür bunu anlamadım.

-Tamam, yavrum sorunu anladım. Ben gökbilimci değilim ama bildiğim kadarı ile sana anlatayım. Uzayda bir birinden çok farklı gökcisimleri vardır. Bunlar bize ısı ve ışık veren güneş bunun yanında yıldız, ay ve gezegenlerden oluşur. Gezegenler güneşten aldığı ışığı yansıtırlar aynı ay gibi. Ay ve gezegenler ısı ve ışık kaynağı değildir.

-Eee

-Yavrum bahsettiğin gök cismi de bir gezegendir. Uzaklık sırasına göre güneşe uzaklıkta ikinci sıradadır. Adı da Venüs’tür. Venüs birçok ülkede adı efsanelere karışan hakkında hikâyeler anlatılan bir gezegendir. Venüs güzelliği temsil eder hatta Yunan mitolojisinde güzellik tanrıçasıdır. Her toplumda Venüs gezegenine ait çok değişik hikâyeler vardır. Ama bizde bilinen hikâyesi daha başkadır.
-Dede anlatır mısın?

-Anlatırım çocuğum. Sen istersinde anlatmazmıyım. Çok eskiden Toroslar da yaşayan bir Avşar Beyi varmış. Avşar beyinin dillere destan güzellikteki Zühre adında bir kızı varmış. Zühre bir ay gibi parlak muhteşem bir ceylan gibi kıvrak ve herkesle muhabbet eden hoşsohbet birisi imiş. Zühre kıza obada herkes tutkunmuş. Güzelliği diğer obalara çevreye duyulmuş. Nice zenginler, beyler gönül vermiş bu Avşar güzeline ama güzelin gözü kimseyi görmüyor.

Çünkü o gönlünü çok önceden beri babasının yanında çobanlık yapan birisine kaptırmıştır. Çobanda bey kızını sevmekte ama ekmek yediği kapının kızına bakmaktan çekinmekte, sevgisini dağlar maralı ceylan bakışlıya diyememektedir. İkisi de birbirini sevmekte fakat sevgisini söyleyebilen yok ortada ne yazık ki. Dağlar çobanın yoldaşı, kavalı sırdaşıdır. Her derdini kavala üfler kaval yanık sesiyle dağlarda yankılanır. Çobanın yanık türkülerinin sebebi bütün obada bilinmeye duyulmaya başlar.

Elbette bu olayı Avşar Beyi’de duyar. Kız bir hata yapmadan evereyim diye düşünür. Fakat kızını yanındaki yanaşmaya değil kendisi gibi bir beye layık görmektedir. Dedik ya Zühre kızın taliplisi çok. Zühre’yi Alanya’da yaşayan Yörük Beyinin oğluna verir. Düğün dernek kurulur obada şenlik var toy vardır obada. Koskocaman Yörük Beyine kız verilmiştir. Herkes eğlencede ama iki kişide ise sonsuz bir hüzün vardır.

Yaz gününde bulutlar dayanamaz taşıdığı yükün altında yağmur olup gözyaşı olup Toroslara yağarda yağar. Nasıl yağmasın şahit olduğu bir sevda mutsuz bitecek. Akşamüzeri gelin ata bindirilir fakat Zühre kız ağlar da ağlar. Gözyaşları yağmura karışır dere olur ırmak olur akar. Garip çoban sessizce ağlayarak takip etmektedir düğün alayını. Düğün alayı Toroslardan Alanya’ya aşılan bir tepeden geçerken garip çobanın yanık kavalının sesi dağlarda yankılanmaya başlar. Bu sesi duyan Zühre kız daha çok üzülür hıçkırarak ağlamaya başlar. Uçurumdan aşağı bir şey uçar Zühre bunun çoban olduğunu sanarak oda atar aşağıya kendini. Uçurum o kadar derindir ki aşağısı gözükmemektedir. Zühre kızın ne ölüsünü ne dirisini bir daha gören olmamıştır. Zühre kızla beraber dağların yanık sesli kavalı susmuştur artık.

Zühre kız gün batımında uçurumdan aşağı uçtuğu için aynı anda gökyüzü açılır yağmur kesilir ve batıda bir yıldız gözükmüştür. Zühre’nin bulunamayışı ile çoban akli dengesini yitirir. Yârinin aşağı uçtuğu yerden hiç ayrılmaz ölene kadar. Akşam gün batarken görünen yıldıza Zührem diyerek türküler söyler gazeller okur. Benim Zührem ölmedi göğe yükseldi der. O günden sonra yıldıza çabana eşlik ettiği için çoban yıldızı veya Zühre Yıldızı denmiştir.

Erik Bisi

Geçenlerde bir aile dostumuz geldi. Sıkıntıları olduğu belli olmuş hatta yüzüne de yansımıştı. Durumun farkında olmama rağmen farkında değilmiş gibi davranıp konuyu kendisinin anlatmasını bekledim. Kendisi konuyu açıncaya kadar havadan sudan konuşturup rahatlamasını sağladım. En sonunda dayanamadı;
“Sana bir şey sorabilir miyim?” dedi.
“Elbette buyur sor.” dedim ama ne diyeceğini tahmin edebiliyordum. Çünkü çevremden yalan yanlış bir şeyler duymuştum.
“Şey son zamanlarda evde sorunlarımız var eşimle geçinemiyoruz, boşanmaya karar verdik. Ama rahat değilim bir fikrini alayım dedim. Ne olur aramıza girip bizi barıştırmaya ya da anlaşmalı olarak boşanmamıza yardımcı olur musun?”
“Elbette yardımcı olurum nedir sıkıntılarınız?” diye sordum ama alacağım cevabı biliyordum hiç birisi ceviz kabuğunu doldurmayan meselelerdi. Beklediğim şeyleri anlattı. Her evde olan problemler sanki sadece kendi meseleleri imiş gibi anlattı.
“Birde eşini dinlemek isterim eğer müsaaden olursa” dedim.
Tabi dinle bende isterim onunla konuşmanı.” dedi. Eşiyle de konuştum aynı meseleleri anlattılar. Bende “Size bir olay anlatmak isterim payınıza düşeni alın.” Dedim.
“Çocukluğumuzda fakir bir köyde büyüdük. Okul zamanı gelince bize alınan kitapları karıştırmak okumak çok büyük heyecandı. Defterimizi kitaplarımızı yıpranmasın diye öğretmenlerimiz kaplamamızı isterdi. Ciltleyelim ama neyle ne cilt kâğıdı var nede tutkal veya bant. Geriye tek çare kaldı çimento kâğıdı ile kendi ürettiğimiz erik bisi denilen tutkal.
Erikbisiyi; erik ağacının budak yatağından reçinesini toplayıp su ile karıştırıp kaynatarak elde ederdik. Ama neredeyse yok denecek kadar bir yapıştırıcı özelliği ancak vardı. Çimento kâğıdı kalın ve kaba bir kâğıt ve esnekliği hemen hemen hiç yok. Zaten yapıştırıcımızda çok zayıf olduğundan kitabın dışının sarıp koruması mümkün değildi.
Şimdiki evlilikler buna benziyor. Kadın tutkal gibidir iyisi erkeğini evine bağlar. Cilt kâğıdı erkek gibidir iyisi eşini çepeçevre sarar korur. Şimdi tutkal zayıf olursa cilt kâğıdı esnek olmazsa tam birleşme olmaz. Tam birleşmeyen çiftlerin evliği de yürümez

Çınar Altında

07 Şubat 2011 Pazartesi


Çınar Altında

Ben bir ulu çınarım yol kenarında
Zamanın adı olmaz benim yanımda
Kuşlar yuva yapmış en uç dalımda
Gel zaman senin şimdi çınar altında


Ben bir ulu çınarım köy meydanında
Ne insanlar göç eyledi yanıbaşımda
İhtiyarlar hasbihal etti binek taşında
Gel zaman senin şimdi çınar altında

Ben bir ulu çınarım dere yanında
Dallarım odun oldu ocak başında
Oyunlar oynardı çocuklar kozaklarımla
Gel zaman senin şimdi çınar altında

Ben bir ulu çınarım yayla yolunda
Bebeklere kundak oldum çocuklara salıkcak,
Gelecek nesil ata izini bende bulacak
Gel zaman senin şimdi çınar altında